21 Mart 2012 Çarşamba

Taa Karaburun'a 250km


    Merhaba motora gönül vermiş dostlar. Yine bir gezi, yine bir macera. Patlamalar, çatlamalar... Havaya uçan yatlar, arabalar, sağa sola uçuşan mermiler. Bakın ne kadar zor şartlarda gezi yazısı yazıyorum. Bu hafta sonu yine günübirlik bir gezi yaptık. 18 Mart' ta yola çıktık, Ve bakın nerelere geldik:

Hacı ne yol gitmişiz ama...
   
   Bu sefer Çakal abimiz, Kymco scooterı ile değil, yeni aldığı, adeta deve gibi gibi bir motosiklet olan Honda Transalp'i ile geldi. Alet kocaman ve bakan bir daha bakıyor. Hatta bakalım:


Deve ile cüce
   Transalp cbf ile yan yana dururken, arada dağlar kadar fark var. Motordan çıkan ses olsun, güç olsun muhteşem. Jantlar tel: Her yolda gidersiniz bu motorla.


Arka tekerleğe bağlı olan dişliye dikkat!
   Arkadaşım tamam yapmışsın da motoru, arka tekerlekteki o dişli ne öyle: herhalde benimkinin 3 katı vardır. Yanlız givi arka çanta beni hayal kırıklığına uğrattı. 90 - 100km hızlarda giderken inanılmaz sallanıyor kopup düşecek sandım.


Şaşı bakıp şaşırıyoruz


Frodo ve Gandalf





   Çerkezköy yolu üzerinde bulunan Avantaj Outlet'in yanındaki benzinciden gazımızı aldık ve son bir fotoğraf çekildik:


Eniştenin Ev Yemekleri??

   Çakal abimizle bir poz vereyim dedim, elemanın birine de fotoğramızı çektirdik. Enişte ile falan alakamız yok, yemek yemişliğimiz en fazla Çakal abimin bana otomattan sıçak çükülata ısmarlamasıdır.

   Çıktık yola, Çerkezköye gittik, Drum-man abimizi alarak, Halaçlı'daki Mr. Carpenter'ın mekanı bastık. Aslında basamadık çünkü girişte şöyle bir mahukat yatmaktaydı (daha önceki gezide bu hayvanattan bahsetmiştim):


Ne baküün! Bormalı'nın köpeea!


    Motorları çekerken bir yandan da ısırılmaya değer miyim diye düşünüyorum.



   Geldiğimizde Mr. Carpenter Krauser marka yan ve Givi arka çantalarını astarlamış boyuyordu, ben de kameraya çekeyim dedim, belki bir işe yarar; birileri izler, ders çıkarır:




Adamda işçilik süper





Mr. Carpenter' da '96 model Honda Transalp var. Makine süper ve hala diri, iyi bakmış, eferim.



Eskiden malzemeden kesmiyorlarmış: farın optiği camdan, yaaa!

'96 model olmasına rağmen km çok düşük

   Biraz oyalandık, Mr. Carpenter'ın çantasını boyamasını bekledik, Çakal ve Drum-man cigaralarını tüttürdü, ben de sağa sola bakındım falan filan. Çakal "beni çek, beni çek" dedi:



Drum-man 'in Yamaha xCity 250'si





Jackal ve yeni oyuncağı

   Çantalar boyandı Mr. Carpenter hazırlandı ve gitmeye hazırdık. Çantaların son hali:

Bir kat daha boya gerekiyormuş, ardından vernik ve yola hazır!

   Yola çıkmadan 4lü halde foto dedim, çekilelim dedim, köpeğin eline makinayı versem bizi çeker mi dedim: "yer o makineyi, elini de yer; yolda çekersin" dedi dere tepe düz gittik, Mr. Carpenter sağda durdu, sağolsun dağdan kopmuş kaya kardeş "ben sizi çekerim" dedi:


Soldan saa: Jackal, Mr. Carpenter, Şenbass, Drum-man

   Giderken zırt pırt durup fotoğraf çekemedim, giderken çekmek de zor: yollar çok virajlı ve bozuk. Terkos gölünün batısında Ormanlı diye bir yer var. Köprüyü geçerken hemen sağda göl kenarında ufak balıkçılar var aynı zamanda lokanta. Yemek olarak salata ve balık çeşitleri var. Bunun yanında işletmeler yasal olmadığı için ne içki ne de başka içecek var. Sadece su... Ama isterseniz dışardan getirebiliyorsunuz, yan masada rakı balık yapıyorlardı, öbür masada gırnatacı getirmişler çalıp, eğleniyorlardı.


Terkos gölünün bir kısmı ve karşı masadakilerin enseleri

Panoromik çektim, nays oldu

Mr. Carpenter'ın keyfi yerinde

??

Burada takıldıktan sonra sağdan devam ettik

-Kaççır beni İsmayıl!  -Uzan sen geliyorum!

Kuzucuklar da izlesin manzarayı, yorulmuşlardır.

Ağızda sigara: gayet hijyenik

Balıklar hayvan gibiydi

-Dayı biraz da kül koy -Oldu yiğen
 
Yemekten sonra mayıştık




   Yemekler ne kadar tuttu derseniz, o balıktan 2 tane yedik, ayrıca kocaman bit çoban salata yidik ve kişi başı 15 lira germen hesabı ödeyip uzadık. 3. köprüye çıkan yolda ilerledik, yol oldukça güzel ve bazı yerler yeni yapıldığı için dikkatli olmak lazım.

VE KARŞINIZDA KARABURUN

   Sonunda hedefe varmıştık, motorları limanın olduğu yere çektik, Karaburunun genel görünümü:


Karaburun limanı



Jackal abi sevinçten 4 köşe
 
Yatlarımdan biri; yanlız üzerinde tanımadığım insanlar var!

Bi garip bakmışım yoruldum ondandır

Liman olmasına rağmen denizin dibi görünüyordu

Karabataklar...

İskelenin girişindeki deniz feneri

    O kadar yol gittik Karaburun'un belki de en güzel yerinde çay içecek yer yok. Üstteki fotoda pembe bina görünüyor. Oraya gittik hatta daha ileriye, sonunda taze çay içebileceğimiz bir yer bulduk:

Fotoya tıklarsanız solda ilk gittiğimiz yer görülebilir

   Karadenizı hırçın diye bilirdin ama burası oldukça sakindi. Daha sezon açılmadığı için ortalıkta çok az insan vardı. Birkaç çay içtikten sonra artık geri dönüş yoluna koyulduk.Güneş batmaya başlamıştı.

   Mr. Carpenter rotayı bildiği için önden o gidiyordu, bu yüzden onu izliyorduk. Kestirme yoldan götürürüm düşüncesiyle bir yola saptık, hafif tepeyi çıkarken sağa bir viraj vardı, toprağı yığıp bırakmışlar. Ne bir tabela ne de bir uyarı... Ben 2. sıradaydım Carpenter hemen sıyrılıp geçti ben de; ama drum-man scooterı ile kayaların birine patllattı. Tekere gelmesn diye son anda hamle yapmış ve bu yüzden kaya krenajı kırdı.

   Neyse ki jantta bir yamukluk yoktu. Gitmeye çalıştığımız yol kapanmış, üstünden 3. köprü yolu geçiyordu. Geri döndük, geldiğimiz yoldan. 2 çocuk arabayla takla atmış yolun dışına savrulmuş, jandarma gelmişti. Ne fotosu durmamıza bile izin vermediler biz de basıp gittik. Carpenter'ın mekanına geldik ve hasar tespiti yapıldı, Carpenter kotuk kumaşı diken havalı dikiş makinasıyla 3 defada parçaları birbirine birleştirdi, bravo valla.



    Kahve içip, Carpenter'dan ayrıldık ve Çerkezköye geri döndük. Drum-man abimiz evinde bizi misafir etmek istedi ama sat 7 olmuştu ve hava kararmıştı. Jackal'la yola koyulduk ve evimize geldik.

   Cbf 150 gerçekten güzel makina. 90-100 şartlara göre de 110 yapıyor ama, yollar virajlı ve risk almak doğru değil. Dönüşte o kadar çok popom ağrıdı ki kuyruk sokumum bile acıdı. Dinlenerek gitmek en iyisi. Sonuçta tek silindir. Çok güzel bir geziydi, yollar virajlı, biraz bozuki hatta bazı yerlerde koca dallar vardı (aman dikkat) yolda olmak keyifli. Gece yolculuğunda ilk defa bu kadar uzun yol yaptım ve sabah olandan daha zevkli geldi. Gelecek Hafta İğneada düşünüyoruz, bakalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder